Can verip cennet alanlar / Firavun’un sihirbazlarının imanı

Firavun’un sihirbazları meydana dünya hırsı ile dolu olarak ve kâfir olarak girdiler ama meydandan tertemiz mümin olarak çıktılar. Zira onlar sihir konusunda çok iyi yetişmişler ve bunun öncesinde kendilerinin attıkları adımların, gösterdikleri sihrin değerini ve ölçüsünü gayet iyi biliyorlardı. Şimdi gördüklerinin kendi yaptıkları ile kıyaslanamaz olduğunu gördüler ve bunun için bu adımı attılar, secdeye kapandılar. Onlar “iman ettik” derken bunu bütün hücrelerinde hissederek söylediler. Çünkü bu kelimeyi söylerken ne kadar ağır bir bedel ödeyeceklerinin farkında olarak söylediler. Onlar bu meydanda imanlarını ilan etmekle Firavundan alacakları bütün mükâfatları, malı, makamı, itibarı ve nüfuzu kaybedeceklerini de biliyorlardı. Buna karşılık Hz. Musa’ya tabi olurlarsa karşılaşacakları zulüm ve işkenceleri de çok iyi biliyorlardı. Bunun için onların imanı sadece Yüce Allah’ın yanında olana yönelme ve O’nun rızasını ve ihsanını talep etmedir. İşte bu gerçek bir imandır.
Firavun hiddetinin son noktasında olarak onlara tehditler savurdu: “Ahdim olsun ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece hangimizin cezasının daha şiddetli ve kalıcı olduğunu anlayacaksınız!” (Taha, 71) Firavun’un bu sözleri tarih boyunca gelmiş bütün kibirli, zalim ve sapıkların akıl dünyasını gösteriyor.
Firavun burada bir de önemli bir saptırma yapıyor. Halkın gözünden sihirbazların âlemlerin Rabbine yaptıkları iman ve secdeyi saklamak istiyor. Sihirbazların açıkça, “Musa’nın Rabbine iman ettik” demelerine rağmen o “siz ona (Musa’ya) iman ettiniz öyle mi?” diyor. Şimdilerde de bizim bir kısım laik kafalılar Allah’a, Kur’an’a, Peygambere düşmanlıklarını gizlemek için şeriata küfrediyorlar. Diğer yandan da, “Ezanın bekçisi biziz” demekten utanmıyorlar. Aynı kafa, aynı küfür, aynı saptırma…
Firavun ki, insanların maddi hayatlarına hükmettiği gibi kalplerine ve akıllarına da hükmetme iddiasındadır.   Bunun için “Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi?” (Taha, 71) diyor. Millete tepeden bakanlar, onları aşağılayanlar asırlar geçse de aynı karakterlerini bu gün de koruyorlar.  Nitekim bu millete de İslam’ı layık görmeyip yeni amentü yazanlar çıktı. Ancak Firavun ve onun çağdaş temsilcileri bilmiyor ki Allah Teâlâ, insanda iki bölge yaratmış ve kimse oralara müdahale edemez. Kalp ve akıl. Hiçbir tağut ve zalim insanların kalplerinde olanı sorgulayamaz.
 İşte çağdaş Firavunlara miras kalan Firavuni tehditler:
 -Elbette sizin el ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim.
-Elbette hurma dallarına asacağım!
– Elbette hangimizin cezasının daha şiddetli ve kalıcı olduğunu anlayacaksınız!
Firavun böylece ikrar ediyor ki Hz. Musa ve Hz. Harun’a üstünlük kurmanın tek yolu, azap, işkence ve insanlık namına var olan bütün manaları öldürmektir. Nitekim bu günde Gazze’de İsrail isimli terör devleti insanlık namına ne varsa hepsini ayaklar altına aldı. Gaye aynı: Filistin halkını korkutarak ve yok ederek itaat altına almak, topraklarına ve zenginliklerine el koymak. Ama İsrail’in sonu da Firavun’un sonundan farklı olmayacak.
Aziz okuyucu! Şimdi sen o meydandaki sahneyi şöyle bir zihninde canlandır: “Firavun’un askerleri ellerinde baltalar olduğu halde meydana geliyor, sihirbazları yere yatırıyor,  ayaklarını ve ellerini çaprazlama kesiyorlar ve sonra da kesme işi bitince onları hurma dallarına asıyorlar.”  Ama bütün bunlar onların duruşlarında zerre miktarı kadar bir şey değiştirmiyor. Bilakis duruşlarını ve imanlarını perçinliyor. Neden? Çünkü bir kalbe gerçek iman yerleşti mi hiçbir tağut o kalbi korkutamaz.
Bu sahnede dikkat çeken önemli bir husus ise Firavun’un Hz. Musa ve Hz. Harun ile ilgili tek bir kelime dahi söylememesi. Hâlbuki burada meydana gelen olayların asıl sorumluları onlardı. Çünkü onlar Allah Teâlâ’nın gözetimi ve koruması altında idiler. Allah Firavun’un içinde onlar için büyük bir heybet ve azimet yarattı. Firavun bunların yerine iman eden sihirbazlara hücum etti. Hâlbuki onların iman etmekten başka bir günahları yoktu.  
Bundan önce gördükleri mucizeler ve fıtratlarında uyanan hakikatten sonra Firavun’un savurduğu tehditlere karşı sihirbazlar dediler ki: “Elinden ne geliyorsa yap ama sen bizim dünya hayatımızdan başkasına hükmedemezsin.” (Taha, 72)
İman eden sihirbazlar Firavun’un el ve ayaklarını çaprazlama kesme ve hurma kütüklerine asma tehdidine aldırmadıkları gibi demiş oluyorlar ki: Bunlarla birlikte senin o vahşi karakterin daha başka neler, ne tür işkenceler yapabilecekse onlardan da geri kalma. Yanında duran kurtların senin şeytanın sana emrettiklerini hemen yerine getirsinler. Bu konuda ulaşabildiğin en son sınıra kadar git. İşte bu teslimiyet batıl karşısında hak ehlinin göğüslerinde buldukları kuvvettir ki onu kırmaya hiçbir kimsenin gücü yetmez.
Bu gün Gazze’de benzer durum yaşanmaktadır. Havadan, karadan, denizden her yerden katiller Gazze halkına ölüm kusmaktalar. Terör devleti İsrail, Firavun’un zalimliğini aratmaktadır. Ama Gazze halkı tıpkı sihirbazların imanı gibi büyük bir sükûnet ve teslimiyet içerisinde sanki sihirbazların “sen bizim dünya hayatımızdan başkasına hükmedemezsin.” Sözünü fiil olarak tekrarlamaktalar. İnşallah Firavun’un başına gelenler de İsrail’in başına gelecektir.
Firavun’un arkasında kendisini koruyan bir ordu vardı. Bunun için o büyük yakalama sadece Firavun’la sınırlı kalmadı, ordusunu da kapsadı. Çünkü ceza hem azgınlık yapana ve hem de onu koruyanlara eşit şekilde geldi.
Hz. İkrime (R.A.), İmam Evzai ve daha başkaları demişlerdir ki: “Sihirbazlar daha secdeye kapıldıkları anda Allah Teâlâ’nın katındaki derecelerini, cennetteki köşklerini ve onların gelişi sebebiyle hazırlanan süsleri gördüler. Bundan dolayı Firavun’un tehdidine ve meydan okumasına aldırış etmediler.”
Allah Teâlâ bize Firavun’un sihirbazlarının durumunu bu şekilde ifade etmesi sebebiyledir ki daha sonraları da Müslümanlardan birçokları buna benzer ortamlarda imanlarını ilan ettiler ve kendilerine yönelik tehdit ve işkencelere asla aldırış etmediler.
Rabbim bizlere ve neslimize sihirbazların bu imanını ihsan eylesin.
 

Yorum yapın