Sizin sağdan sola kadar, dervişinden berduşuna kadar, saraydan kulübeye kadar hepinizin “Harun” diyeceğinizi biliyorum.
“Nereden biliyorsun?” derseniz “istatistikten biliyorum” derim.
İstatistikçileri görmeyen, onların hileli, dolambaçlı, sağ gösterip sol mana çıkaracak dalavereli soruları sorulmadan halkımızdan 110 bin aile erkek çocuğunun adını Harun koymuş.
200 bin insanımız da oğlunun adını Musa koymuş.
İnternete “Türkiye’de kaç tane Karun adı konulmuş diye sordum, Karun’u kanun anlıyor ve kanun sayısını bana söylüyor.
O akıllı beyin bile, kaç tana Karun olduğunu duymamış, görmemiş.
“Bu dava parayla olur” demediğim gibi, “Bu dava parasız olur” da demedim.
Bu dava Allah’ın dininin davasıdır.
Allah celle celalüh, insanlar için indirdiği dinini, Nemrut’a karşı mücadele verecek İbrahim aleyhisselama indirdiği gibi kimsesi olmayan, Nil Nehri’ne atılmış, boğulmak üzereyken bulunmuş Musa aleyhisselama indirdiği gibi, yetim doğan amcasının yanında büyüyen rahmet peygamberi olarak gönderilen son peygamber Hazreti Muhammed aleyhisselamın tebliğ ettiği İslam dinidir.
Tek başlarınadırlar.
Bu dünyaya teker teker gelen, teker teker giden insanları zalim yöneticilerin cehennem sevk etmelerini engellemek için yolun tam ortasına durup bu yolun sonunun cehennem çıkacağını söyledikten sonra hiçbir yaratılmışa boyun eğmeden hepimizi teker teker yaratıp yine teker teker huzuruna götürene kulluk yapmalarını tebliğ edenler iki dünyada da kazanmışlardır.
İslam düşmanlığıyla anılan Ebu Cehil’in oğlu İkrime (Allah ondan razı olsun) bile Müslüman olmuş, Mekke’nin zenginlerinden, Mekke parlamentosunun etkili üyelerinden olan Ebu Cehil’in adı yalnız tarih kitaplarında kötü rol adamı olarak anılır.
Bilali Habeşi, İslam öncesi köle olarak yaşarken değeri deveden sonra gelirdi.
Ama Müslüman oldu, özgürlüğüne kavuşturuldu, Ezan-ı Muhammedi’yi okudu, Pers imparatorluğunun zulme dayanan saltanatına son veren orduda görev aldı.
Adı hâlâ özellikle İstanbul müezzinleri tarafından her gün adı rahmetle anılmaya devam ediyor ve yüz binlerce insanımızın adı da Bilal’dir.
Bu İslam davası, adamla olur. Kur’an-ı Kerim ona, “rical” der.
“Öyle er kişiler ki; ticaret, alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamaz. Gözlerin ve gönüllerin döneceği günden korkarlar.” (Nur Sûresi, ayet 24/37)
“Mü’minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler. Onlardan bir kısmı adağını yerine getirdi (canını verdi) kimi de (Allah için canını vermeyi) beklemektedir. (Özlerini ve sözlerini) hiç değiştirmediler.” (Ahzab Sûresi, ayet 33/23)
İmanlı, edepli, liyakatli, vicdanlı “Rical”in, yani adam gibi adamın özelliklerini haber verirken Rabbimiz, alışverişin, malın, servetin, saltanatın, şöhretin hiçbirinin onu Allah’ı anmaktan alıkoyamayacağını, namazını kılıp, zekâtını vereceğini, ahiret gününün dehşetinden korkarak yaşayacağını, bu İslam davası için canını verip cenneti kazanacağını bilerek, her an hazır ol vaziyetinde olan adam lazım bize.
İşte o adamla yürür, bu dava.
“Kim o?” demeyin.
“O ben olacağım” diyelim ve gücümüz oranında Allah yolunda çalışırsak bize başka bir şey gerekmez.
“Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadarını teklif eder” (Bakara Sûresi, ayet 2/286)
Bu ayetin tefsirini, “Şifa Tefsiri”nden bir okuyuverin.
Cantaş Yayınevi, 0530 258 60 58